Türkiye’deki mimarlık üretiminin ve müellif mimarların çeşitli ortamlarda zaman zaman uluslararası meslektaşları ile ve onların ürettikleri ile kıyaslandığını görüyoruz. Çoğu zaman da bu kıyaslamayı mimar adaylarının veya mesleğe yeni adımını atmış genç mimarların farklı ortamlardaki tepkilerinden algılıyoruz. Arkitera Forum’da da zaman zaman bu çerçevede konular açılıp tartışmalar sürüyor. “Neden Türkiye’den dünya çapında bir mimar çıkmıyor?” veya “Sizce Türkiye’deki en Star(!) mimar kim?” gibi kuru rekabet ve karşılaştırma seviyesinden öteye geçmeyen tartışmaların altında çok daha farklı bir sorun yatıyor aslında.
Bin yıldan fazla bir medeniyet tarihi olan Türkiye’nin, ve ondan öncesinde aynı coğrafyada iz bırakmış pek çok uygarlığın ardından, “Turkish Architecture” denince zihinlerde ilk beliren imgenin Safranbolu evlerinden başka bir imge olmaması veya tek akla gelen ismin Mimar Sinan olması, belli ki genç mimar neslini rahatsız ediyor. Oysa Türkiye ekonomisinin neredeyse çok büyük bir kısmı inşaat sektörüne dayanır. Geçtiğimiz aylarda açıklanan istatistiklere göre de inşaat sektörü bir önceki döneme göre %25 gibi inanılmaz bir seviyede büyümüş ve diğer tüm sektörlerin önünde lokomotif olarak eski yerini almış.
Bu kadar imar faaliyetin yapıldığı bu coğrafya ile ilgili dünyanın gündeminde Dubai Kuleleri veya Zaha Hadid’in Kartal Projesi dışında yer alamamak düşündürücü. Üstelik, Türkiye inşai faaliyetleri ile uluslararası gündemlerde yer alırken, mimarlık pek de ön planda tartışılan konuşulan bir hadise de olmaz. Yatırımcılar, belediye başkanlarının beyanatları, satılan veya hibe edilen arazilerin değerleri, gelecek yabancı mimarların hangileri olduğu gibi konular konuşulur ama mimarlık konuşulmaz, mimar adı hemen hemen hiç telaffuz edilmez.
Esas yakınmamız gereken uluslararası veya ulusal gündelik basında neden mimarlığın ve mimarların yer alamadığı olmamalı. Muhtemelen de dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi mimari üretimin aktörleri Türkiye’de ikinci planda kalır hep. Bu kabulle devam edersek esas sorgulanması gerekenin, uluslararası mimarlık gündeminde Türkiye’deki mimarların ve onların üretiminin nasıl yer aldığı olmalı. Çünkü uluslararası mimarlık camiası o kadar da kalabalık ve yer bulunması zor bir alan değil.
Görünen o ki, Türkiye’deki hemen hemen hiç bir mimarın uluslararası olma motivasyonu yok. Gündelik hayat içinde ofisinin hayatta kalması için çabalarken mimarların yapılan projelerinin yayınlanıp tartışılacağı ortamlara açmak için bir çaba sarfedememesi anlayışla karşılanmalı belki de. Türkiye’deki hizmet sektörü ile üretim sektörüne eşit uygulanan vergi yükleri tüm mimarlık ofislerinin en büyük sıkıntılarından biri. Bunun yanısıra, modernleşme hareketi yapay olarak başlatılıp da yarım kalmış bir ülkede işveren-mimar ilişkileri de mimarları yıpratıp enerjilerini tüketiyor. Niteliksiz inşaat sektörü işçileri ile uğraşmak ve tüm bu ortam içinde nitelikli işler çıkartıp bunları gururla dünyayla paylaşmak için hiç bir mimarın motivasyonu ve enerjisi kalmıyor anlaşılan.
Ancak mimarlık ofislerinin yürütücülerinin çalışma şekillerinde bir verimsizlik ve zamanı iyi kullanamama gibi bir sıkıntıları olduğu da gözleniyor. Uzun süren verimsiz toplantılar, fazlası ile yoğun elaman sirkülasyonu, çalışanlara doğru iş delagasyonunun yapılamaması, yetki ve sorumluluk hiyerarşisinin kurulamaması, teknik olarak yetersiz altyapı ve bilgisayar sıkıntıları mimarlık ofislerinde zamanı yiyen faktörler olarak hemen göze çarpıyor.
Durum böyle iken, Türkiye’deki mimarlar, uluslararası meslektaşları hangi proje ile ilgileniyor, hangi uluslararası yarışma açılmış sonuçlanmış, hangi eleştirmen kimin binası için neler demiş gibi dünya mimarlık gündemini oluşturan konulardan uzak kalıyor. En önemlisi, hızla sınırların belirsizleştiği global kültür alanında, bir iki örnek istisna olmak üzere, Türk mimarlar gitgide kendi içlerine kapanıyor, dünyadan kopuyorlar. Sonuçta, ellerine geçen yabancı mimarlık dergilerindeki projeler kopyalanacak birer örnek olmaktan öteye gidemiyor. Kendi projelerini bu dergilerde yayınlatmak gibi bir istek ise hemen hemen hiç yok. Türkiye’deki mimarlık ortamının uluslararası ortama dahil olabilmesi için, öncelikle mimarların hayatta kalma mücadelesi içinde ofislerindeki verimsizliği yok ederek sorunlarını azaltması ve uluslararası olma motivasyonunu kazanmaları gerekir. Belki bu şekilde Türkiye’deki kavruk kalmış kısır mimari ortam biraz daha zenginleşebilir.
* Bu yazı 6.7.2006’da Arkitera.com’da yayınlanmıştır.