“Kültür Merkezi” ne kadar anlamsız bir terim haline geldi. Mimarlık fakültelerinin değişmez bitirme projesi konusu. Hemen hemen tüm mimarlar oğrenciliğinde bir “Kültür Merkezi” çizmiştir. Hepsinde konser salonu, fuayesi, sergi salonları, prova odaları, kostüm depoları… Senaryoya göre her akşam dolup taşacak, artık hangi şehirde veya semtte yapılıyorsa oranın “kültürel aktivite ihtiyacı”nı giderecek… Aktivite derken konser, opera, bale, tiyatro… Aklınıza sanat denince ilk gelenler sanat alanları. “Kültür Merkezleri” senelerdir Türkiye’de “Merkezi Kültürün” evleri olarak hayal edildi, oyle davranıldı.
AKM yapıldığında opera, bale, senfonik müzik denince Türkiye’deki merkezi kültür alanlarını anlaşılıyor, ya da anlaşılması arzu ediliyordu. AKM’de bu kültür alanlarının merkezi idi… AKM’nin yıkılıp yeniden yapılma temennisi, bu kültür alanlarının artık merkezde değil kenarda kalmış olmasından kaynaklanıyor. Artık kültür ve kültürün ana ifade aracı olan sanat çok merkezli, hatta merkezsiz. Bu yüzden “Kültür Merkezi” lafı da içi boşalmış bir laf. Bir yapının “Kultur Merkezi” olması için hangi sanat disiplinlerinin evi olması gerekiyor? Sinema mı, hip-hop mu, video-art mı, Türk Halk Muziği mi, folklor mu, tiyatro mu? Hepsinin birden olduğu durum mu?
Devlet “Artık bu ‘Kültür Merkezi’ beni ifade etmiyor, yıkıp yeniden yapacağım” diyor. Hemen hemen herkes de AKM’nin mimarisine, bir simge olarak binaya odaklandı. Oysa devlet, ben artık “kültürün ve sanatın himayesini yapamıyorum” demek istiyor. “Benim benimsediğim, geliştirmek istediğim sanatlar AKM’de vücut bulanlar değil, ben Osmanlı kültürünü, Türk-İslam sanatını geliştirmek, yaymak istiyorum. Klasik sanatlar ilgi alanıma girmiyor, daha da ötesi çağdaş sanat, deneysel tiyatro, video sanatı, grafik tasarım sanatı, elektronik müzik, animasyon, dijital sanatlar gibi yeni alanları özel kurumlar geliştirsin, korusun.” diyor.
Klasik sanatlara merakım hemen hemen hiç olmadı, olamadı. Opera, bale, hatta tiyatro bana hiç hitap etmedi, edemedi. Ama yine de bu sanat alanlarının yok olmaması gerektiğini savunuyorum. Eskiden merkezde yer alan opera-bale-senfonik müzik, tiyatro gibi klasik sayılabilecek sanat alanlarının himayesini, merkezi devlet sosyal bir görev olarak üstlenmezse özel sektör hiç benimseyemez. AKM’nin işletmesi özelleştirildiği anda bu sanat alanları iyice sahipsiz kalacak demektir. Oysa AKM bir yapı olarak kültür mirası olduğu gibi, içerdiği fonksiyonlar itibarı ile de bir kültür mirasıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin geçirdiği kültürel dönşümün mirasıdır, sadece yapısı ile değil, iceriği ile birlikte. Ancak görünen o ki, İstanbul bir 15-20 sene icinde opera oynanmayan, senfonik müzik çalınmayan, balesi olmayan bir metropol olma yolunda.
Yeni sanat disiplinleri için ise yeni mekanlardan çok yeni öznelere ihtiyaç var. Bu kültür alanlarını genişletme enerjisi olan, sürdürülebilir kurumlar, yapılar gerekiyor. Bu yapıların binaları, mekanları nasılsa bulunur İstanbul’da. Mesele mimarlık değil aslında.