
25 Kasım’da Saitali’nin Gtalk’tan “önümüzdeki haftalarda yoğun musun, seni de sergi projesinde görmek istiyorum” demesiyle başlayan bir süreç oldu bu. Saitali ve Pelin’in “alışveriş merkezleri” üzerine bir sergi için koşturduğunu duymuş olsam da, açıkçası serginin tam olarak içeriğinden ve kimlerin katıldığından haberim yoktu. Dahası serginin açılmasına çok az kalmışken Saitali’yi rahatlatmak adına “tamam” demiştim bir kere ama benden ne beklendiğini de tam bilmiyordum. Öğrenmem bir hafta kadar sonra oldu. Anladığım kadarıyal sona kaldığım için pek kimsenin itibar etmediği, biraz da sevimsiz duran “Yatırım Değeri” bölümünün içeriğini hazırlamam bekleniyordu!
Bu konu ile ilgili hiç bir fikrim yoktu açıkçası. Ne gayrimenkul dünyasını bilirim, ne yatırımcı jargonunu, ilgim de yoktur pek. Neyse ki bu konudaki en yetkin kişilerden biri olan DTZ-Pamir Soyuer gayrimenkul danışmanlığın ortaklarından Firuz Soyuer’i Arkitera’daki dönemimden tanıyordum. “Yardımınız lazım Firuz Bey” demem yetti. Firuz Bey ve iş arkadaşı Dilek Pekdemir ile ilk toplantımızdan sonra Gayrimenkul Yatırımları ders.101’i almış kadar oldum. Kafam iyice karışmıştı konuşulan kavramlardan ama bir yandan da sergide neyi göstermek istediğime dair net bir fikri savunuyordum. Bu görevi daha çok birtakım sıkıcı verileri sevimli hale getirecek bir görselleştirme projesi olarak kabullendim.
Farklı ticari yapı tipolojilerinin yatırımlarının karşılaştırılmasını görsel bir şekilde karşılaştırmayı hedefliyordum. Bunu anlattığımda Dilek Hanım ve Firuz Bey ellerinde bu karşılaştırmayı yapabilecek hazır bir veri olmadığını ama hazırlanabileceğini belirttiler. Bir yandan da çok daha kesin ve detaylı analizlerle, akademik olarak geçerli bir çalışma düzenine alışmış DTZ-Pamir Soyuer’i bu karşılaştırmayı yapabilecek kadar basitleştirilmiş, belli parametrelerden bilinçli olarak kurtulmuş bir varsayım modeli üzerinde ikna etmeye çalışıyordum.

En sonunda İstanbul’da “prime location” diye tabir edilen önemli bir ticari akstaki belli başlı konut, ofis ve AVM projelerinin yatırımlarını, bunların risklerini ve yıllık getirilerini karşılaştırabileceğimiz bir modelde buluştuk. Daha önce proje üzerinde Devrim Çimen’le konuşurken gelişen farklı tipolojileri sarkaçlarla gösterme fikrini ise değiştirerek bir grafik görselleştirme aracı olarak metronom kullanmaya karar verdim. Bu sayede başlık olarak pek de çekici olmayan bir konuyu belki ses ve hareket ile biraz daha çekici hale getirmeyi umuyordum.
Farklı tipolojilerdeki ticari yapıların yatırım değerlerinin kendilerini ne kadar sürede geri ödediğini farklı frekansta çalışan metronomlarla göstermeyi hedefledim. Bunun için 2005 ile 2010 yılları arasındaki senelerin verilerine baktık. Yatırımların risk oranlarını ise metronomların yerden yüksekliği ile ilişkilendirdim. Aslında aynı modelde üç farklı boyutta metronom bulabilseydim farklı yatırım büyüklüklerini de göstermeyi düşünmüştüm ama ne yazık ki öyle metronom modeli piyasada yok.



Metronomları satın aldıktan sonra, sıra grafik düzenleme için gerekli bilgilerin hazırlanmasına gelmişti. Metinlerdeki kavramların ve verilerin kontrolünden sonra tüm ham verileri serginin grafik tasarımcısı Didem’e Ocak sonuna doğru yolladım. Birkaç gün sonra ise önemli bir rahatsızlık yüzünden iki hafta hastanede çakılı kaldım. Tabii serginin kurulması aşamasındaki en civcivli zamanı kaçırdığım gibi benim bölümün hazırlığı da Ahmet’in, Saitali’nin ve Pelin’in üzerine kaldı. Sanırım sergideki diğer ekiplerin pek çoğunun aksine ben Saitali ile sadece bir kez yüz yüze görüştüm. Herşey email üzerinden ilerledi. Hastalık nedeniyle açılıştan ancak iki hafta sonra gezebildim sergiyi. Serginin en gürültülü bölümü olmasına rağmen hazırlanması belki de en kısa süren bölümlerden biri benimki oldu sanırım. Öte yandan da sergi görevlilerine her saat başı metronomları kurmak gibi fazladan bir iş çıkardığım için onlardan özür dilerim. Bu çalışma Firuz Soyuer ve özellikle Dilek Pekdemir’in önemli katkıları sayesinde gerçekleşebildi. Zamanlarını almama müsaade ettikleri için onlara sonsuz teşekkür ederim. Serginin tüm yükünü çeken Saitali, Pelin, Ahmet ve Didem tüm takdirleri hak ediyorlar. Onlara da söylediğim gibi, dizinin ilk sergisi için çıtayı epey yüksek bir yere koymuşuz hep birlikte. Herkesin eline sağlık.


Yaşadığımız çağ arzularımızın programlanıp yönlendirilebildiği, memnuniyet derecemizin nabzının tutulduğu, niyetlerimizin rakamlara vurulduğu, iç dünyalarımızın istatistiklere dönüştürülerek ölçülebilir olduğuna ikna olduğumuz bir çağ. Mutluluğu ölçebileceğimizi kabul ettiğimiz andan itibaren, mutluluğu yönetebileceğimiz fikrinin akla düşmemesi uzak bir ihtimal olurdu… Mutluluğun bu derece mal sahibi olmaya endekslendiği bir ortamda, artık alınıp satılabilir bir şeye dönüşmesi kaçınılmaz bir sonuç olabilir. Geriye, mutluluğun el değiştirdiği, planlandığı, yönlendirilip yönetildiği, üretilip dağıtıldığı mutluluk fabrikalarını ‒ofisleri, sergileme yapılarını, alışveriş merkezlerini‒ inşa etmek kalıyor. Peki, bu önermeler ne kadar gerçek? Sorgulamaya ticari yapıları oluşturan ilişkileri anlayarak, onlara biçim veren sebepleri inceleyerek başlayabiliriz. Belki bu sebepler ve ilişkiler üzerine düşünerek ticari yapıları ‒bu sefer yönlendirilmiş değil, kendimize has arzularımızla‒ biçimlendirip dönüştürebiliriz. Kendi ticari yapılarımızı üreterek, mutluluğumuza ve iç dünyalarımıza ilişkin yeniden söz sahibi olabiliriz.
Sergi Küratörü: Saitali Köknar
Sergi Koordinatörü: Pelin Derviş
Sergi Tasarımı: Ahmet Önder, Nehir Gümüşlü (asistan) / MONO Mimari Tasarımlar
Grafik Tasarım: Didem Ateş Mendi / anonim.istanbul
Fotoğraf: Studio Majo (Engin Gerçek-Aras Kazmaoğlu)